26 Şubat 2012 Pazar

Ne Güzel Şey Hatırlamak Seni




Sıradan bir cuma akşamıydı aslında. Biri dışında. Sohbet, kahve ve bir bilet...Arkadaşımın daveti üzerine, Küçük Sahne'deki  ''Ne Güzel Şey Hatırlamak Seni''  adlı oyunu izlemeye gittik. İlk etapta sıkılacağımı düşünmüştüm ama oyun başadığı an ve devam ettiği bir saat boyunca yanıldığımı anladım.

Öptü beni: ''- Bunlar, kainat gibi gerçek dudaklardır,'' - dedi.
''Bu ıtır senin icadın değil, saçlarımdan uçan bahardır,'' - dedi
''İster gökyüzünde seyret, ister gözlerimde:
''Körler onları görmese de, yıldızlar vardır,'' - dedi...

Oyun, Metin Belgin'in yönetmenliğinde, Nazım Hikmet'in şiirlerinin seslendirildiği bir şiir gösterisi niteliğinde. Sahnede yine Metin Belgin'i görüyoruz. Eşi Hümay Güldağ Belgin ona eşlik ediyor. Müzik tabiki unutulmamış. Çellist Julide Alpergin, adeta Nazım Şiirleriyle dans ettirdi ezgilerini. Oyunu izlerken, Metin Belgin'in usta oyunculuğu ile Nazım Şiirleri bir araya gelince, aşkın kokusunu almamak mümkün değil. Her gece, aşık olduğunuz kadınla yemek yerken evin basılacağını düşünmek, sabah gün ağarınca, polis gündüz ev basmaz diye karanlık çökene kadar güvende olduğunu bilmek. Hangisi daha zor, yada daha kolay?
Nazım hapishanedeyken, eşi ile mektuplaşmalarını, aşkın gücü sayesinde farklı mekanlarda olsalar bile tek beden olmalarını iliklerinize kadar hissediyorsunuz. Dekor ve ışıkta çok ustaca, aşırıya kaçmadan tasarlanmış. Ethem Özbora ile dekor, bazen bir ev, bazen bir avlu, bazen ise parmaklıklar ardına dönecek gibi tasarlanırken, Önder Ay'ın ışık oyunları ile görsellik dahada zenginleştirilmiş. Aslında oyun o kadar günlük ve biz kokan duygular ile sarılmış ki bir an bile gözlerinizi ayıramayacaksınız. Oyunun bir kısmında aynaların kullanılması sanki Nazım'ın şiirleriyle yüzeye çıkmış duygularımızı adeta aydınlatmak istercesine etkileyiciydi. Oyunculukların, ışığın, dekorun, müziğin yanı sıra bu kadar sağlam görsel bir şölenin gerçek mimarı bence Nazım Hikmet...
Teşekkürler büyük usta...





Ne güzel şey hatırlamak seni:
ölüm ve zafer haberlerinin içinden,
hapiste
ve yaşım kırkı geçmiş iken...

Ne güzel şey hatırlamak seni:
bir mavi kumaşın üstünde unutulmuş olan elin
ve saçlarında
vakur yumuşaklığı canımın içi İstanbul toprağının...
İçimde ikinci bir insan gibidir
seni sevmek saadeti...
Parmaklarının ucunda kalan kokusu sardunya yaprağının,
güneşli bir rahatlık
ve etin daveti:
kıpkızıl çizgilerle bölünmüş
sıcak
koyu bir karanlık...

Ne güzel şey hatırlamak seni,
yazmak sana dair,
hapiste sırtüstü yatıp seni düşünmek:
filanca gün, filanca yerde söylediğim söz,
kendisi değil
edasındaki dünya...

Ne güzel şey hatırlamak seni.
Sana tahtadan bir şeyler oymalıyım yine:
bir çekmece
bir yüzük,
ve üç metre kadar ince ipekli dokumalıyım.
Ve hemen
fırlayarak yerimden
penceremde demirlere yapışarak
hürriyetin sütbeyaz maviliğine
sana yazdıklarımı bağıra bağıra okumalıyım...

Ne güzel şey hatırlamak seni:
ölüm ve zafer haberleri içinden,
hapiste
ve yaşım kırkı geçmiş iken...

Nazım HİKMET

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder